Haber

Dr. Ozan Aşık: 2023 seçimlerine kültürel kimlik damgasını vurdu

Emirhan Durmaz

İZMİR – İktidar ve muhalefetin özel önem verdiği ve kamuoyunda büyük bir heyecanla beklenen 2023 seçimlerinin ilk versiyonu geride kaldı. Seçim sonuçlarının sosyolojik analizini Dr. Ozan Aşık ile konuştuk.

‘2023 SEÇİMLERİNE İDEOLOJİ VE KÜLTÜREL KİMLİK damgasını vurdu’

Seçim sonuçları hangi sosyolojik olguyla gündeme geldi, yorumunuz nedir?

2023 seçimlerine ideoloji ve kültürel kimliğin damgasını vurduğunu söyleyebiliriz. Kültürel kimlik derken, yaşam tarzını, inanç sistemini, bedelleri, yasakları, adetleri, toplumsal bağların biçimlerini kastediyorum… Bunların her birine burada yer verebiliriz. Türkiye’deki İslami muhafazakarlık gibi makul bir kültürel topluluğun günlük yaşam rutininde, zaman içinde dindar Müslümanların kullandığı alışkanlıklar, beden uygulamaları, dil ve semboller bu kişilerin kültürel kimliğini oluşturmaktadır. Kültürel davranış, uygulama ve tutumdan doğan kültürel kimlik, toplumsal bir habitusta ifade bulur ve toplumsal yaşamı anlamada bir bakış açısı sunar. Bence Erdoğancı bir siyasi habitus var. alışkanlık Bourdieucü bir kavram olarak adlandırdığımız; İnsanların sosyalleşme sürecinde ailelerinden, medyadan ve topluluklardan kültürlenmesi, makul eğilimler ve düşünme biçimleri geliştirmesidir. Bahsettiğim siyasi habitus iki temel unsura dayanıyor: Birincisi, AKP hala 28 Şubat sürecini kullanıyor. Bu yerin hatırasını taze tutar. İkincisi, siyasi cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kültürel yaşam alanının bedellerini ve yaşam biçimini siyasallaştırıyor ve yeniden üretiyor.

‘SİYASİ BİR İDEOLOJİ OLARAK ERDOĞANİZM’

Bahsettiğiniz Erdoğancı siyasi ideolojinin temel unsurları nelerdir?

Esasen bu, halk teorileri ve kültürel kimlik olmak üzere iki temel unsurdan oluşur. Yukarıda kültürel kimliği açıklamaya çalıştım. “Halk teorileri” dediğimiz birinci unsur; siyasetin ve devletin ne olduğuna ve siyasi olaylara ilişkin açıklamalar. Bu açıklamalar, aslında kanıta dayalı bilgilerden ziyade bir toplumun varoluşsal, sağduyulu inançlarıdır. Erdoğanizm’deki popüler teori, dışarıdaki düşman Batı’ya ve içerideki “hainlere” karşı varoluşsal bir pozisyon alma ihtiyacını hissettiren tanıdık kutsal devlet baba, güçlü lider kültü, güçlü devlet, otoriterlik, milliyetçiliktir. Erdoğan yaklaşık 10 yıldır hem kendi söylemiyle hem de medyayı kullanarak bu iki unsuru etkin bir şekilde siyasallaştırmayı ve ülkenin yarısını kendi siyasi gündemine göre seferber etmeyi başardı. Erdoğancılıkta kültürel kimliğin popüler devlet ve siyaset teorisinden daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda bence Erdoğanizm’i takip eden bir temel katman ve iki çevresel halkadan oluşan üç kısım var. İlk büyük kısım, kendisini ideolojinin her iki unsuruyla da özdeşleştirdi. Bu kesim Erdoğancıların merkez bloğudur. Erdoğancılığı bilinçli bir siyasi özne olarak destekliyor ve inşa ediyorlar. Bu bölüm aynı zamanda genellikle “Milliyetçi kutsallaştırıcılar” olarak da anılır. Ancak bu kalabalık kümede bir de ümmetçi İslamcı kesim var. Ümmetçi kesim karşısında daha milliyetçi kesim, AKP’nin siyasal İslamcı politikaları karşısında MHP’ye kayabilir. Tam da bu nedenle MHP’nin oyların yüzde 10’unu almasına şaşırmamak gerekir. Çünkü HÜDA PAR sorununa kızan ya da başka bir vesileyle AKP’ye içerleyen milliyetçi tabaka Erdoğan’ı desteklemeye devam ederken parti tercihini MHP’ye kaydırdı.

‘İKİ GRUP DESTEK VERMEDİ’

Dr. Ozan Aşık

Öte yandan, ideolojik ayağın çeperinde yer alan birinci grup, popüler teorileri desteklememekte ve hatta devletin yönetilme biçiminden şikayetçi olmakla birlikte, Erdoğan’a kültürel bir kimlik bağıyla bağlanmıştır. “Endişeli muhafazakarlar” olarak da nitelendirilen bu kesim, makul kazanımları kaybetmek istemiyor. Kazanç derken, hem az önce bahsettiğimiz 28 Şubat sürecinin hafızasına oynanan bahislerdeki kazanımlardan hem de başörtüsü mağduriyetlerinin giderilmesinden, ekonomik kazanımlardan bahsediyorum. Öyle ki, bu kesimin pek çok üyesi, üst hakikat sınıfı hareketini bu kimliğe sahip olmasına borçludur. Son olarak, ikinci çevre din dışıdır ancak birebir kültürel kimliği paylaşmaz, ancak eğitim, medya ve kültürde dindar İslami kültürel kimliğin siyasallaştırılmasını rahatsız edici bir tehdit olarak görmez; Erdoğancı popüler teorileri benimseyenler, “dış güçlere kim aşık olur” diyorlar ve Erdoğan’ı “vatanı koruyan lider” olarak görüyorlar. Bu kesim ya muhalefet siyasi cephesine zerre kadar güvenmiyor ve onu yetkin görmüyor ya da muhalefeti “terörist” gören popülist-kutuplaştırıcı söylemleri en ağır şekilde kabul ediyor. İkinci ve üçüncü çevre kümelerdeki “hafif” kesimin bilinçli ya da bilinçsiz olarak Erdoğancılığa kaydığını düşünüyorum. Bu iki küme Erdoğan’a verdikleri takviyeleri seçim sandıklarında dile getirmekten de çekinmiş olabilir.

‘ÖNEMLİ SOSYAL YARDIMIN NASIL YORUMLANDIĞI’

Kültürel kimlik bu tezahürü açıklamak için yeterli midir? Mesela AK Parti’nin sosyal yardımlarla iç talebi canlandırmasının etkisinden söz edilemez mi?

Her şeyden önce, hala hatırlıyorum, geçmişteki çalışmalarımdan birinde katılımcı şu cümleyi kullanmıştı: “Ekmek mideyi doldurur, sebep ruhu besler”. Burada Erdoğan kalabalığı çok hızlı bir şekilde davaya yönlendirebilir, bunu söylemek zorundayız. Bir insan her şeye sahiptir ama kendini fakir görebilir veya bir insanın hiçbir şeyi yoktur ama kendini fakir görmez. Burada daha açıklayıcı olduğunu düşündüğüm “göreli yoksunluk” olgusu, Marksist anlamda bireyden bağımsız, yapısal ve sınıfsal bir sosyolojik durum olabileceği gibi, bireyin anlam dünyasına göre şekillenen kültürel göreli bir duygu ve fikir de olabilir. . Bir yandan şunu sormak gerekiyor: Ekonomik krize rağmen Erdoğancılar kendilerini ne kadar yoksun görüyorlar? Öte yandan hükümet değişikliği durumunda yardımların devam edeceği söylense de bir oynama olmayabilir. Çünkü Erdoğan’dan yardım almanın başka bir anlamı var. Dolayısıyla burada insanların aldıkları yardımı nasıl yorumladıklarına bakmamız gerekiyor. Yardımı alırken devletin politikaları gereği mi bu yardıma ihtiyacı olduğunu düşünüyor yoksa yardımı ulaştıran devletin ne kadar büyük olduğunu mu düşünüyor? Bu nedenle tabii ki birçok yönden farklı unsurlar öne sürülebilir ancak asıl belirleyici unsurun kültürel kimlik olduğunu düşünüyorum.

‘MUHALEFET ERDOĞANIZM’I YOK ETMEK İSTİYORSA HALKIN TEORİLERİ ZAYIFLANMALIDIR’

Bence içinden çıkılmaz bir durumdan bahsetmiyorsunuz. ‘Ne yapmalı’ sorusuna nasıl cevap verirsiniz?

Her şeyden önce, devletin ne olduğu ve nasıl olması gerektiğine dair popüler teoriler zayıflatılmalıdır. Orta kuşak ve eski kuşak daha güçlü bir lider ararken, yeni kuşak daha takım ruhu odaklı ve yatay düzlemde hareket etmeyi seviyor. Yeni nesil ise daha akıcı, kesintili ve hızlı bir şekilde gelip organize oluyor ve seferber oluyor. Bu yüzden “yüce lider”i anlamlı bulmuyor. Bu nedenle lidersiz ve yeni bir sistemi ikna edecek bir muhalefet Erdoğancılığı yerle bir edebilir. Ancak, toplumun fiilen bölünmüş olduğunu düşünüyorum. Nasıl Bayburt’un köyünde biri bugün liderini zirvede görünce “Ben devletim, ben devletim” diyorsa, 90’larda laikler/Kemalistler de böyle görüyordu. Bu çarkın kırılması ve titiz muhafazakarların samimi bulacağı bir seçeneğe ihtiyaç vardır. Her iki cepheden de oy alarak üçüncü bir yolun geleceğine inanıyorum. Bu bağlamda evrensel maliyetler üzerinden iki tarafa da karşılık gelecek kodların kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan 20 yılda siyasi ortamın ve toplumun nasıl şekilleneceğine dair çalışmaların yapılması, örneğin bu alana yönelik bir projeksiyonun tutulması ve buna uygun gençlik ekiplerinin şimdiden yetiştirilmesi gerekiyor.

haberarifiye.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu